3 Avrupa ülkesi Filistin devletini tanıdı: ‘Reddiyeci cephe yarılmış oldu’

İspanya, İrlanda ve Norveç, bugün yaptıkları açıklamalarla, Filistin devletini resmen tanıdıklarını duyurdu. Söz konusu karar, Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD) Refah kentine yönelik her türlü askeri harekatın derhal durdurulması kararına rağmen İsrail’in Gazze Şeridi’ne ve güneydeki Refah’a saldırılarının sürdüğü bir dönemde alındı.

Peki, Avrupa Birliği (AB) üyesi İspanya ve İrlanda ile Avrupa ülkesi Norveç’in böyle bir dönemde Filistin devletini tanıması ne anlama geliyor? Bu adım, AB’nin İsrail ve Filistin’e yönelik politikasında yaklaşan bir değişimin işareti olabilir mi?

Ortadoğu uzmanı akademisyen Erhan Keleşoğlu’na göre, bu üç ülkenin kararını öncelikle önemli bir karar olarak görmek gerekiyor. Filistin devletinin 1988 yılında ilan edildiğini, onlarca ülkenin de Filistin’i tanıdığını hatırlatan Keleşoğlu, üç Avrupa ülkesinin attığı bu adımı, “Batı cephesinde reddiyeci bir cephe böylece yarılmış oluyor, ilk fireler verilmiş oluyor” sözleriyle değerlendirdi. Emekli büyükelçi Selim Kuneralp de İsveç’in Filistin’i tanıyan ilk AB ülkesi olduğunu anımsatarak, üç ülkenin attığı bu adımın sembolik olduğuna, İsrail’e yönelik yaptırım kararı alınmasının ise hakikaten bir etkisi olabileceğine işaret etti.

‘SAHADA PEK BİR ŞEY DEĞİŞTİRMEYECEK SEMBOLİK BİR KARAR’

Selim Kuneralp – Erhan Keleşoğlu

İkisi AB ülkesi olmak üzere üç Avrupa ülkesinin Filistin devletini tanımasının AB’nin politikaları üzerindeki olası etkilerini değerlendiren Keleşoğlu, “Avrupa Birliği’nin resmi politikası uluslararası alanda iki devletli çözümü desteklemekti. Ancak, buna ilişkin herhangi bir adım, Filistin devletini tanımak gibi bir adım şimdiye kadar atılmamıştı. O bağlamda bu üç devletin tavrının Avrupa Birliği’nin bundan sonraki politikalarında da önemli bir değişime işaret edeceğini düşünüyorum” diye konuştu.

İspanya, İrlanda ve Norveç’in Filistin devletini tanımasının neticede sahada pek bir şey değiştirmeyecek sembolik bir karar olduğunu söyleyen Kuneralp ise “Filistin için bu simgenin, bu sembolün de bir faydası tabii ki var” diyerek sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ama esas önemli olan, yavaş yavaş İsrail’e karşı birtakım yaptırımlar gündeme gelmeye başlıyor. Avrupa Birliği Dışişleri Konseyi’nde bunlar konuşulmaya başladı. Serbest Ticaret Antlaşması’nın askıya alınması gibi… Tabii Almanlar frene basıyor. Ama bir akım var o yöne doğru gidecek olan. Fakat tabii bu çarklar çok yavaş çalışır. Avrupa Birliği’nin geleneksel olarak böyle bir ortak Ortadoğu politikası olmamıştır.”

‘İSRAİL’E TEPKİ İŞARETİ VERMİŞ OLUYORLAR’

Emekli büyükelçi Kuneralp, AB’de Filistin’i tanımayan daha pek çok ülke olduğuna işaret ederek, “Ortak bir şey yapmaları biraz zor sanki. Yaptırım kararı almaları da herhalde biraz vakit alacaktır. Ama en azından İsrail’e böyle bir tepki işareti vermiş oluyorlar. O bakımdan (İsrail Başbakanı Benjamin) Netanyahu için hoş bir şey değil” diye konuştu.

Peki, AB içinde başka ülkelerin de yakın zaman içinde Filistin’e devlet olarak tanımasını beklemek ne kadar gerçekçi? “Aynı yoldan gidecek olan başka bir ülke olsaydı şimdiye kadar çıkardı ama şimdiki durumda gözükmüyor” diyen Kuneralp, şu bilgileri paylaştı:

“Dediğim gibi bu, sembolik bir şey. Türkiye de 30 seneden beri, belki daha fazla zamandan beri Filistin’i tanıyor. Ne oluyor? Ankara’da bir büyükelçiliği var ama mesela bizim Kudüs’teki başkonsolosluğumuz Filistin nezdinde akreditedir ama bütün belgelerini İsrail’den alıyor, akreditasyonunu İsrail’de yapıyor, otomobilinin plakaları İsrail’den….

Yani, Filistin’i tanımak pratikte bir şey değiştirmiyor. Önemli olan, Avrupa Birliği olarak ticari yaptırım kararı alabilirlerse o hakikaten etkisi olabilecek bir şeydir. Ama daha yeni yeni konuşmaya başlıyorlar. Avrupa Birliği’nin çarkları da son derece yavaş çalışır. Onun için hemen bugünden yarına bir şey beklemek pek doğru olmaz herhalde.”

‘BENZER KARARLARIN KENDİLERİNE KARŞI KULLANILMASINDAN ENDİŞELİLER’

İrlanda, İspanya ve Norveç’in Filistin devletini tanıma kararı, İsrail’in Gazze Şeridi’ne saldırılarını sürdürdüğü, Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Başsavcısı Karim Khan’ın aralarında İsrail Başbakanı Netanyahu da olmak üzere İsrail ve Hamas liderleri için tutuklama emri talep ettiği, UAD’nin ise İsrail’in Refah’a yönelik saldırılarını derhal durdurmasını emrettiği bir dönemde alınması açısından da önem taşıyor.

Erhan Keleşoğlu, UAD kararının ardından Amerika Birleşik Devletleri (ABD) hükümetinin çeşitli yönetim seviyelerinden gelen açıklamaların bu kararın uygulanmasına yönelik bir direnç oluşacağını gösterdiğine dikkat çekerek şu değerlendirmede bulundu:

“ABD’den bu kararı tanımayacaklarına dair doğrudan açıklamalar yapıldı. Avrupa Birliği, buna ilişkin doğrudan bir açıklamada bulunmadı ama ihtiyatlı yaklaştıklarını gözlemleyebiliyoruz. Bunun nedeni de hem ABD hem de önde gelen Batılı devletlerin ileride benzer kararların kendilerine karşı da kullanılabileceğinden endişe etmeleri. Çünkü biliyorsunuz çokça uluslararası müdahalede bulunmuştu, emperyalist savaşlara karışmıştı bu ülkeler ve birçok da savaş suçu işlenmişti. İsrail’e yönelik bu kararın bir başlangıç olacağından ve sonrasında da arkasının geleceğinden endişe ediyorlar. Bu da İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra uluslararası hukukun gelişiminde önemli çabaların olduğu Batı dünyasının aynı zamanda ikiyüzlü olduğunun da sorgulanacağı anlamına geliyor.”

(DIŞ HABERLER SERVİSİ)